31 Aralık 2010 Cuma

2010'un en anlamlı hediyesi...

bir yılı daha geride bıraktık.
2010 on uzerinden dokuzu haketti. fazla puan vermiyorum, 2011 tam puan için çabalasın diye. :)

2010'da pek çok hediye aldık. doğum günüydü, şımarma günüydü derken.
ama en anlamlısı temmuz ayında gelendi.
bebeğimiz olacağı haberini öncelikle bir gebelik testi üzerinden öğrendik ve aynı gün içinde yaptırdığımız kan testiyle kesinleştirdik. son iki yılın en güzel hediyesi benim tatlı kızımın haberi oldu.
ne mutlu bize.
2011 dileğim ise şimdiden belli.
tatlı kuzuma sağlık ve sıhhatle kavuşabilmek ve
tüm ailemizle sağlıklı ve bereketli bir yıl geçirmek...

tüm iyi dileklerle sizlerin de yeni yılı kutlu olsun...

23 Aralık 2010 Perşembe

maşallah, benim kızım pek tatlı:)

kızımla ben, o kadar tatlıyız ki, şeker değerlerimiz içimizden fışkırdı.
dün 50mg'lık glikoz yüklemesi yaptırdık. mx.140 çıkması gereken değerimiz 150 çıktı.

bu sefer sapıtmadım, ağlamadım. endişe krizlerine de kapılmadım. ortalam bir sakinlikli bu sabah 8:30'da hastaneye gittim. açlık ve 100mg glikoz yuklemesi testlerimi yaptırdım. 
ilk önce açlık şekerimi ölçmek için kan aldılar. 
sonra 100mg glikozu slandırmak suretiyle içtim. içtim ama üç gün tatlı birşey yiyebileceğimi sanmıyorum. öyk geldi :)
hemşiremiz; "bu katta bekleyin,  mideniz bulanabilir, herhangi bir rahatsızlık hissederseniz müdehale edebilelim" dedi.  yaklaşık 20 dk. sonra  kulaklarım zonklamaya başladı, az biraz  da midem bulanınca hemşiremize rahatsızlıklarımı belirttim. hemen beni yatırdılar, ayaklarımı da yastıkla destekleyip buraz yukarıda tuttular. yaklaşık 25-30 dk. yatarak dinlendim ve geçti allahtan. eğer ki kussaymışım, testi başka bir gün tekrarlamaları gerekecekmiş. 
muhtemelen tansiyonum düştü, yatarak normale döndükten sonra; glikoz içmemin 1. saati, 2.saati ve 3. saaatinde birer kere daha kan aldılar. dünküyle beraber 2 delik sol kolumda, iki delik sağ kolumda, biri de sol elimin üstünde. damarlarım pek yüzeyde olmadığı için hemşiremiz çok zorlamadı ve elimin üzerinden kanımı aldı. 

son kan alımının üzerniden 1 saat geçince de sonuçlarımı aldım.
doktoruma götürdüm; "diyabet olasılığın yok. sadece kan şekerin hızlı düşüşe ya da hızlı yükselişe geçiyor" dedi.  yüksek şekerli tabir edilen ballı, şerbetli tatlılardan uzak durmamı, orta sekerli (sütlü tatlı, bisküvi vb.) yiyebileceğimi, tatlıyı kesmeden doğal beslenebileceğimi,  sık aralıklarla öğün atlamadan beslenmemi, aç kalmamaya gayret etmemi söyledi. aç kalınca kan şekeri ve buna bağlı tansiyon düşüklüğüm olması normalmiş.

bu ara tatlıya pek düşkündüm. geçen akşam rüyamda tahinli pide bile gördüm. ama bu şeker kontrol testi beni biraz da olsa akıllandırdı.  yarın kuru kayısı ve kuru dut alacağım. tatlı alacaksam en doğalından olsun, dedim. 
sonuç olarak kızım o kadar tatlı ki, tadı dışarı fışkırıyor.
maşallah. annesi yer onu, yeeer:))

13 Aralık 2010 Pazartesi

hormon asabiyeti...

mazeretim var, hamileyim ben :))

birkaç gündür, nasıl gerginim anlatamam. geçen akşam önce,  gran torino filminin sonunda clint eastwood ölünce ağlamaya başladım. ağlarken birilerinin görmesinden hiç hoşlanmam. buna kocacığım da dahil. filmin sonu tam yemek saatimize denk geldi. böcüümle gözgöze geldik, benim gözler hemen kızarmış. banyoya gittim, hemen. yüzümü gözümü yıkadım. saçımı başımı topladım, mutfağa gittim. böcükümün yüzünde bir gülümseme. "hormonların mı kudurdu yine" diye sordu. burnumu çeke çeke güldüm.

ertesi akşam, yatmadan önce her zamanki gibi annemle telefonda konuştuk. tatlı başlayan konuşmamız pek de tatlı bitmedi. tartışmadık elbet ama , biraz gergin kapattık telefonu.
 annem biraz otoriterdir, benim dediğim doğru havası vardır. ee, ben de alıngan olunca, gerginlik kaçınılmaz oluyor, bazen.
gerilmiş bir hamile, daha da gerilirse ne olur?
ağlar...

gömdüm kendimi yorganın altına.
iyi geceler demeyişimden işkillenen böcüküm, yine beni sümüklerimi çekerken buldu. :P
yanıma gelip uzunca bir süre teselli edip, sakinleştirdi beni, sağolsun.

ota boka ağlayan hamileler olduğunu duymuştum, şımarıklık yaptıklarını düşünmüştüm.
yanılmışım...
sizi sinirlendiren yada üzen konunun,
ne kadar saçma ya da gereksiz olduğu hiç önemli değil. bir anda içinizi kavuran bir öfke fırtınasını hissediyorsunuz. ya çığlık çığlığa birine bağırmak ya da hıçkıra hıçkıra ağlamak geliyor içinizden.
ben bağıramadığımdan, ağlama yolunu seçiyorum.
gözleriniz kurumaya yüz tuttuğu ve burnunuzun doluluğundan nefes alamadığınız noktaya geldiğinizde bir nebze de olsa sakinleşiyorsunuz.

tavsiyem, içinizdekileri akıtana kadar ağlayıp, arkasından uyumanız.
uyandığınızda kendinizi salak gbi hissediyorsunuz ama olsun, sakinleyip, rahatlamış oluyorsunuz.

illustrasyon: http://k-bladin.deviantart.com

24. hafta oldu, bugün.

yani, 6 ayımızı doldurduk.kısmetse, önümüzdeki hafta itibariyle son üç aylık döneme gireceğiz.

30 Kasım'da renkli ultrasonda asyamızın kalbi ve safra kesesini kontrol etti, İsmail Bey.
bizim inatçı yine yüzü koyun döndü, ser verdi, sır vermedi. oysaki randevumuza gitmeden browni yemiştim. ama yetmemiş demek ki. safra kesesi kontrolünden sonra doktorumuz yine kesme şeker molası verdirdi bize.
3 kesme şeker ve bekleme salonu yürüyüşlerinden sonra doktorumuz sağlıklı görüntü almayı başardı. asya hanım, daha az kıpırdandığından, kalp kapakçıkları ve kan dolaşımını görüntüleyebildik. Sevil Hanım'ın kontrollerinde bi kadar hareket etmiyor kızımız. kudurukluğunu İsmail Bey' e yapıyor nedense.

sonuç olarak,
asya'nın değerlendirme raporu gayet güzel. teknolojinin izin verdiği ölçüde yapılan incelemeler sonucunda kızımızın kalbi gayet sağlıklı, saptanabilmiş bir sorun mevcut değil.
tü tü tü maşallah, annnesinin kuzusuna :))
22 aralık'ta 50mg. glikoz yüklemesi yapacak doktorumuz bana. gizli şekerim olup olmadığı kontrolü çin kan alınacak.
yediklerime mümkün olduğu kadar dikkat etmeye çalışıyorum. özellikle akşam yemeklerime. malum, mide yanması ve hazımsızlık en fazla gece etkisini gösteriyor.
sabah iki dilim tam tahıllı ekmek ve sütaş süzme peynir eşliğinde ofiste kahvaltımı ediyorum. bir büyük bardak süt eşliğinde.
nurcan sağolsun öğlen yemeğinde sebze pişirmeyi ihmal etmiyor bana. ve de salata.
öğleden sonra evden getirdiğim 4-5 adet mandalina'yı yiyorum. buna rağmen açlığım tekrarladığında bir dilim ekmek+peynir ve süt ile kısa bir öğün daha yiyorum. artık iş çıkışına doğru bir daha acıkmıyorum. acıktığımda da ayva yiyorum.
mide yanmasına karşı en büyük silahım ayva. çok işe yarıyor. annem de bana hamileyken, ayvadan çok faydalanmış. "çok ayva yersen bebek gamzeli olur" dediklerinde babamız araya giriyor. "gamzeli olursa benden, ayvadan değil" diyor. doğru, babamızın çok tatlı gamzeleri var.
bakalım asya kime benzeyecek?

26 Kasım 2010 Cuma

hamilelik ve öğütler...

* turşu yeme sakın! vücudun su toplar, şişersin.
son iki ay için geçerliği yüksek bir öğüt. yüksek tuz tüketimi;  ödem olarak tabir edilen, vücudun su toplaması durumuna sebep oluyormuş. gedelek'ten daha yeni erik turşusu almıştık, hay allah:P
* kutu süt içme, günlük cam şişede tüket! tetrapak kutularda uzun süre içecek tüketirsen alzeimher oluyormuşsun.
bugün söyledi bir arkadaş. 
"iyi de, yarım yağlı sütlerin günlüğü yok, onu ne yapacağız?" dedim de, cevap; 
"az tüket" oldu. 
hatırladın mı bilmem, hamileyim ben. o yüzden sütü mümkün olduğu kadar tüketmeye çalışıyorum, dedim ama içimden.
dışımdan; "hıı, tamam" dedim, konu kapandı.
* otobüste tekerlek üstüne oturma. çok hoplatır. 
ablacığım ve baba adayımızın tavsiyesi. bebeği sarsmamakta fayda var, elbet. 20.haftada şiddetli  tehlike arz ediyor mu bilemiyorum ama dikkatli olmaya söz verdim.
* maydanoz yeme, kas gevşetici özelliği varmış. erken doğuma sebebiyet veriyormuş.
doğruluğu konusunda hiçbir fikrim yok ama zaten maydanozla aram pek iyi değildir. asyamın babası bunu duyunca, "maydanoz sağlıklıdır, bol tüketmek lazım" nutuklarına doğum sonrasına kadar ara vermiş oldu.
* ilk tekmesini hissettiğinde kime bakarsan, bebek ona benzer.
allahtan arabayla annemlere giderken ilk tekmesini attı da, şaşkınlıkla babasına baktım hemen. babası gibi uzun kirpikli ve gamzeli olsun benim kuzuuuum:))

* ot,çöp, meyve, tatlı, şerbet tüket, sütün bol olsun.
yalan, yalan, yalanmış...
sakın inanmayın. doktorum özellikle en başından belirtti. sütün bol olması bol su tüketimi ile alakalıymış. anahtar su ve sütte. öyle şerbetler, tatlılar, yumurtalar falan, hikaye, inanmayın :))
fotoğraf: http://www.bebegim.web.tr/

21. hafta ve asya kıpır kıpır...

o kıpırdandıkça yüzüm gülüyor. herşey yolunda diyorum kendime.
özellikle sabahları ve akşamüstleri ben ofiste bilgisayar tepesindeyken hareketleniyor. oturma pozisyonumdan hoşlanmadığını düşünüyorum.
-anne yaaaa, sıkıştım yaaa, çekilseneee
diyormuş gibi geliyor.
dur daha çok sıkışacağız senle, 3 ay daha sabret kuzucum. doğum iznine çıkınca bol bol dinleneceğim senin istediğin pozisyonda.
geçtiğimiz pazartesi doktorumuza kontrole gittik.
1 ayda 900gr almışım, yuppi :)
gerçi iki günde şımarıp; dün nutellalı rulo kek, bugün de tavukgöğsü yedim, utanmadan. akşama 5 km yürürsem ancak eritirim :P
doktor teyzesi ultrasonda kemik boylarını ve kafatası genişliğini ölçtü. herşey olması gerektiği gibiymiş.
kızımız asya, 385 gr ağırlığında ve 23 cm boyunda. bundan sonra kilosu hızla artacakmış. her ay ikiye katlanacakmış gramajı, kısmetse.
önümüzdeki salı ayrıntılı ultrasonumuzun ikinci etabı var. doktorumuz kalp ve safra kesesi oluşumunu inceleyecek. bir de vesikalık fotoğrafını isteyeceğiz, ismail bey'den.
çünkü 22. haftada minyatür boyutlardaki bir yenidoğan görüntüsüne kavuşuyormuş. ağzı-burnu kime benziyor, görebileceğiz :))
annesinin minik kuzusuuuuu, seni çoook seviyorum.

bu arada babamız bana; dünyanın en güzel kargosu diyor. göbişimi öpüp kızıyla da konuşmayı ihmal etmiyor. nasıl bir baba olacak diye düşünüyorum, bazen. kesinlikle sevgi böcüğü bir baba olacak, ondan eminim. bakalım ben nasıl bir anne olmayı başaracağım.
bakalım neler olacak?
macera devam ediyooooor...

20 Kasım 2010 Cumartesi

20.hafta ve kuduruk kızımız asya :)

tekme attı, nihayet...
nasıl sevindim, anlatamam. asya'mın babası "gözlerinin içi gülüyor" diyor, tekmelerken.
nasıl, gülmesin? kızımız, "ben buradayım" diyor artık bize.
evelsi akşam babasına da şov yaptı.
güçlü bir tekme attı, babası da hissetti.
ilk tepkisi "babaya el kalkar mı, höyt" oldu. tabi ki gülerek ve sevinerek. dün akşam da dinledik ama ben içeriden hissettim sadece. babasından mı korktu ne?

yine başladı, annesinin kuzusu...

10 Kasım 2010 Çarşamba

benim kızım çok güçlü maşallah :)

26 Ekim'de Bilsom'daki renkli ultrason randevumuza maaile gittik.
kızımın babası, teyzesi ve tabi ki ben ve asya.

önce endişeliydik sonra doktorumuz ismail bey;
"bu şudur, şu kemik şu kadar cm olmalıdır." deyip de her değerlendirmesinin sonucunda;
"bu normal, bu olması gerektiği gibi" dedi de rahatlamaya başladık.
bu arada ekranda kesit ve hatta kemik haliyle gördüğümüz kızımız, kıpır kıpırdı. bir ara o kadar hareketlendi ki, doktor amcası el parmaklarını görüntüleyemedi. en sonunda mola verelim diyerek,
bizi bekleme odasına yolladı. iki tane kesme şeker yememi söyledi. biraz oturduktan sonra bizi tekrar ultrasona aldı. nihayet sakinlemiş olan kuzumuzun el ve ayak parmaklarını da kontrol etti.

muayene sonrası raporunu hazırladı ve sonucu bize bildirdi:
"%91 sağlıklı. %9luk bir ihtimal hala var ama o da Allah'a kalmış. ileri tıp henüz bu kadarını tespit edebiliyor."dedi ve biz de "ohh" dedik:))
kemik yapısı ve görünüşü ile normal görünen 10.000 bebekten birinin down sendromlu olma olasılığı mevcutmuş. Doktorumuzun da dediği gibi, biz alabileceğimiz önlemi aldık, gerisi Allah'a kalıyor.
inşallah kuzucuğum sağlık ve sıhhatle aramıza katılacak, tüm dualarımız asya ile...
Bilsom'dan çıkınca doktorumuz Sevil Hanım'ı aradık. sonucu bildirdik. amniyosentez işlemine gerek görmediğini söyledi. "%1' lik olasılık için seni ve bebeği tehlikeye atmak istemiyorum" dedi. çünkü amniyosentez işleminden sonra da en fazla %92 sağlıklı sonucu alabiliyormuş. %8 yine Allah'a ve doğaya kalıyor,

kısaca "ohhh" dedik. bu güzel haberler sonucunda;
biraz ürkek, az heveskar ama heyecanlı hamilelik moduma geri döndüm.
22 Kasım, bayram dönüşünde Doruk Özel Bursa Hastanesi'ndeki doktorumuz Sevil Hanım'a rutin kontrolümüze gideceğiz. muhtemelen magnezyum kullanımıma son verecek diye tahmin ediyorum. Bakalım yerine ne verecek ?
30 Kasım'da da tekrar Bilsom'da İsmail Bey ile randevumuz var. kızımızın kalp ve safra kesesini kontrol edecek.

geçtiğimiz hafta yatak döşek hasta olmamın dışında başka problemimiz yok, allaha şükür. Yine Doruk'a gidip gribim için muayene oldum. dahiliyeden Ersin Bey sağolsun, bebeşime zarar vermeyecek düzeydeki kullanabileceğim ilaçları yazdı. çıkışta ilaçlarımı  yine de Sevil Hanım'a kontrol ettirdim, uygun mu diye.
ne olur, ne olmaz :))
3gün raporlu olarak evde dinlendikten sonra pazartesiden bu yana, sürünmeli olarak çalışmaktayım. nihayet bugün kendimi iyicene hissediyorum. önümüz bayram, yoğun haftayı hayırlısı ile sonuçlandırabilirsek, bayram tatilinde bol bol dineneceğim kısmetse. oooh, missss

19 Ekim 2010 Salı

pozitif düşünce dalgaları yolluyorum evrene

sürekli içimden tekrar ediyorum;
herşey yolunda,
asyam gayet sağlıklı, bu işlemler sadece önlem...

dün öğleden sonra üçlü tarama testi sonucumu öğrendim telefondan. doktorum 1/250'nin risk sınırı olduğunu, bizim test değerimizin ise 1/257 çıktığını ve o yüzden renkli ultrason tarihimizi öne almamız gerektiğini söyledi. o öyle söyledi ama ben neler düşündüm, neler? tabi kadıncağız beni tanımıyor, derinden nasıl bir paranoid şizofren olabildiğimi bilmiyor. sabah gelip test sonuçlarını almamı ve önerdiği profesyonel genetik merkezinin irtibat numarasını vereceğini söyledi. sabah 9.00için sözleştik.
telefonu kapattığımda beynim uyuşmuş gibiydi. sürekli dediklerini içimde tekrar edip, anlamlandırmaya çalıştım. babamızı aradım, meşgule aldı beni. malum o da işteydi. 10dk. dişlerimi sıktım ama dayanamadım gene aradım, bu sefer cevap vermedi. dedim; "masasında değil, muhtemelen, panik yapma sakın." lavaboya gittim. aynaya bakmadan yüzümü yıkadım. çıkınca bir kere daha aradım. nihayet kapatıp beni geri aradı. malum iş hayatı, profesyonel olmalıyım, kimseye belli etmemeliyim diyerek kendimi mutfağa attım. ilk cümlem;
-yarın sabahtan işten izin alabilir misin? oldu.
-olur, ama neden? ne oldu? dedi, şaşkınım.
-bir aksilik var, ultrason için, demeye çalıştım ama diyemedim. sesim boğuklaştığı gibi gözyaşlarım akmaya başladı.
- aşkım ne olduğunu anlatır mısın?
...
bırakın konuşmayı, hıçkırmamak için kendimi zor tutuyorum.
-sen ofiste misin?
-evet.
-tamam,bekle ben hemen geliyorum. gelince konuşuruz, dedi kapattık.

kimseye görünmeden tuvalete gittim. sessiz olmaya gayret ederek bi güzel ağladım. bir yandan da hava kararmaya başladığından çıktığımdan yüzüm gözüm belli olmaz inşallah diye düşünüyordum. başkalarınan gözünde nasıl görüneceğimizi düşünmekten yeri geliyor tüm korkularımız içimizde patlıyor.
biraz sakinleşince babacığı yeniden aradım.henüz fabrikadan çıkmamıştı.
-sakin ol, panik yapacak bişi yok, dedim.
-ne oldu, sakince anlat bana, dedi.
-test sonucumuz sınıra yakın çıkmış, renkli ultrasonu erkene almamız gerekiyormuş. ben ilk duyduğumda panikledim, beni biliyorsun. senin de sesini duyunca dayanamadım, ağlama moduna geçtim, dedim.
- tamam canım, sakin ol, ben hemen geliyorum.
- tamam ama normal gel, acele etme, panikleme,dedim.

telefonu kapadıktan sonra sümüklerimi sildim, yüzümü, saçımı başımı düzelttim. tuvaletten çıkıp, masama gittim. işime odaklanmaya çalıştım olmadı. bildiğim bütün hamilelik sitelerini açıp internetten üçlü tarama testleri kısımlarını açıp, okumaya başladım. az sonra patronum gelip, sabah 9 gibi  müşteri geleceğini sabah ilgilenirsem sevineceğini söyledi. duygularımı ve gözyaşlarımı bastırmaya çalışırken  doktora uğramam gerektiğini biraz geç kalacağımı, yarım yamalak da olsa anlattım. yavuz bey (patronum olur kendisi); hayırdır bir aksılık mi var, dedi. yok mok, dedim ama tutamadım kendimi. boğuk  kedi sesimle, laf dinlemeyen gözyaşlarımla kısa bir özet geçtim. departman arkadaşım bahtiyar ve yavuz bey, bana bunların normal olduğunu, risk grubunda olmanın tehlike arz etmeyeceğini, bazen doktorların daha evhamlı davrandılarını hatta bazı doktorların para kazanma hırsı yüzünden olayları abartıp, ekstra testler istediklerini falan anlattılar. paniğim geçer gibi oldu ve en azından gözyaşlarım durdu. o sırada derya, gtalk'ta online destek çalışmalarına devam ediyordu. sakin ol, panik yapma, stese girme bebeğini düşün, diyerek...

kapı çaldı, babacığımız geldi. ofiste sadece bahtiyar ve ben kalmıştık allahtan. dr. google' a sorarak risk grubunda olmadığımı gördük. 1/257 demek risk sınırına yakınsın demekmiş. renkli utrasonda herşey normal çıkarsa amniyosentez işlemine gerek kalmazmış.
bir gıdım daha rahatladım ama tam değil:)

sabah  doktorumuzu görmeye, test sonuçlarımızı almaya ve sonuçları yorumlatmaya gittik. sınıra yakın olduğum için ultrasonu erkene almak istediğini, herhangi bir sorun oluşursa ki, oluşması garanti değil. yüksek ihtimalle sorun olmayacağını düşünüyormuş ama tedbirli olmakta fayda varmış. genetik bir sorun varsa da, en kısa zamanda tespit edilmeli ve müdehalesi hamileliğin 22. haftasına kadar yapılmalıymış. yasal süreç açısından. 26 ekim salı gününe  ultrason için randevu alabildik.
inşallah renkli ultasonu sağ salim atlatırız ve diğer işlemlere hiç gerek kalmaz.
asyam için sakin olmalı ve stres yapmamalıyım.
kızımı sağlıkla kollarıma alacağım güne kadar metin olmalıyım.

herşey yolunda, bir aksilik yok, herşey yolunda...



1/257

ben hayal kurmaktan korkan bir insanım.
ancak olmayacakların hayalini kurmaktan korkmam. mesela uçtuğumu hayal etmek, kanatlarım olduğunu hayal etmek, sayısal çıktığında  egede yaptıracağım kekik kokulu, tüm ailemini içinde yaşayacağı koca çiftlik evimi hayal etmek gibi.

gerçekliği içeren hayalleri kurmaktan tırsarım. ya çok istersem ve olmazsa korkusudur, sebebi. hayalkırıklığı korkusu.
bu yüzden hayal kurmaktan kaçınırım ki, hayal kırıklığı olmasın.

iki gündür bulutların üzerindeydim. elim karnımda;
asyanın adı, tipi, kime benzeyeciğini, odasını nasıl hazırlayacağımı, onunla neler yapacağımı hayal ettim durdum.

şimdi ise şaşkın bir şekilde duruyorum.
kısa süreli bol gözyaşlı panik evresini atlattım sayılır.
1/257 rakamı dağıttı beni...

18 Ekim 2010 Pazartesi

pazarlıklar...

daha hamile kalmadan pazarlığa tutuştuk biz beyimle.
tam anlamıyla pazarlık da değil aslında, pazarlık görünümlü dayatımlar.
"aş erirsem ve bunun zamanı gece yarısı olursa, söz veremezmiş", diye en başından söylemişti bizimki. en başı ki, daha evlenmemiştik bile. hala dün gibi aklımda; ipekçilik yokuşunu tırmanırken; "sana inat, hamsili pilav aşereceğim. şimdiden öğren bence" demiştim. o da "hamsiyi ve pilavı pişmiş hade buzlukta tutar, ısıtır üst üste koyarım, al sana hamsili pilav"  demişti, kolaycı sevgilim benim. şimdilerde de aş erme sadece ilk üç aydı, bitti diyerek, bu sebepten ananas talebimi unutup duruyor sanırım. 3 gün geçti ananasa kavuşamadık hala. gerçekten aş erip de, hamsili pilav istememiş canım, bolca miyavlar dururmuşum bi başıma...

bebek planladığımız günlerde, bebeği olan arkadaşlarımızdan sıklıkla iç açıcı tavsiyeler dinledik. "bebek doğunca, uykuyu unutun. yaşayan zombiler gibi gezeceksiniz. " o zamanlar baba aday adayı olan sevdiceğim,  bu iç açıcı tespitlerin sonunda; "eve gelince ben bebeğe bakarım ama gece uykusu konusunda biliyorsun, dayanıksızım. gece sen bakarsın." diye hemen pazarlıksız yorumunu ortaya atıvermişti.

bebeğimizin müjdeli haberini aldığımız ilk haftalarda;  internetten yavaş yavaş doğum ve bebek hikayelerini okumaya başlamıştık. bebeklerin ilk aylar kakalarını tamamen sıvı bir şekilde yaptıklarını okuyan baba adayı sevgilim; "aşkım çiş yaparsa ben altını değiştiririm ama kakasına sen bakarsın bi zahmet, biliyorsun kokuya karşı hassasiyetimi."bknz. şekil 1A- koşullu kaytaran baba adayı.

umarım bunlar sadece atma tutma kısımlarıdır. iş gerçekliğe gelince, dayatmasız paylaşımcılığa doğru yelken açarız el birliği ile...

15 Ekim 2010 Cuma

kız mı, erkek mi?

aydınlanmayı bekleyen meçhul soru.
kontrol için hastahaneye doğru yürürken, böcüşümle konuştuk biraz. aile ve yakın dostlarımız aralarında sık sık bu konuyu gündeme getitirip, tahmin istatistikleri oluşturmalarına rağmen, bizim önceliğimiz, sağlığı ve hayırlısıyla aramıza katılacağı anı yaşama şansı elde edebilmek.
hastaniyi vardık, doktorumuzun asistanı önce kilo ve tansiyon ölçümlerimi kaydedip,
ultrason için hazırlanmamı sağladı, heyecanla Sevil Hanımın gelmesini beklemeye başladık. her zaman olduğu gibi neşe ve güleryüzle karşıladı bizi. halimizi hatrımızı  sorduktan sonra, başladı bebeğimizi görüntülemeye.
-bakın bunlar, parmakları. diğer elini kafasının arkasına attı şimdi. bakın bu kısım koltuk  altı. şurada da ayak kemikleri görünüyor. ayağın ikincisi de bakın burada. kıpır kıpır.
....
bizde ise ses yok sadece 32 diş sırıtıyoruz o sırada.
-eee, sormadınız hala, merak etmiyorsunuz galiba, dedi.
-biz önce sağlığı ile ilgileniyoruz, dedim.
- e o zaman doğana kadar söylemeyeyim, sürpriz olsun.
- yok canım, o kadar da değil, dedik. hepimiz güldük.
- kızımız pek sağlıklı, dedi.
neler mi hissettim?
sevinmek az kalır ifade olarak. heyecandan sadece kekeleyerek "kız mı,  aşkım bak kız babası olacaksın" demeyi başarabildim.
doktorumuz bu tepkisizliğimizi yanlış yorumlayarak;
- hoşunuza gitmedi galiba dedi.
böcüüm de, ben de atladık hemen.
- tam tersi fazlaca hoşnutuz şu an, dediğimiz gibi kız-erkek olması değil, sağlıklı büyüyor olması bizi ilgilendiren, dedik.
doktorcuğumuz sevindi elbet bu hoşnutluğumuza. sabahki iki hastasında da yaptığı  kız tespiti pek hoş karşılanmamış. baba adaylarından biri "tüh, be!" demiş. diğeri ise "ne yapalım artık, olan olmuş" demiş. o an anne adayının sevincinin içinde nasıl burulduğunu tahmin  bile edemem. umarım, söz konusu baba adayları, evlat sevgisinin cinsiyetle koşullandırılamayacağını birgün anlarlar. ve umarım bunu anlamaları da çok uzun sürmez.

kısacası bebeğimiz kızmış.
kısmetse 5 ay sonra kucağıma alıp koklayacağım, canımızın parçası, Asyamız...
şimdilik seçtiğimiz isim asya;
selvi boylum, al yazmalım...

şişko anne adayı...

bugün kontrolümüz vardı. bir ayda 5 kilo almışım ki henüz daha 4 aylık hamileyim.
doktorumuz beni,
can-ı gönülden tebrik etti :P
diyetisyenin yolu şimdiden bana görünüyor gibi geliyor. doktorcuğuma sordum;
-ya, ilk 20gün doğru dürüst yemek yiyemedim.  meyve dışında tüm yediklerimi çıkarttım. bir de üstüne 5 kiloyu nasıl almışımdır?
yanıtı; az hareket etmek, oldu.
metabolizma iyice yavaşladığından ve ben de öyle miskincene bir çeşit koala olduğumdan. yediklerimi bir güzel biriktirmişim demek ki.
diyetisyenden önce, içi egzersizlerle dolu bir kitapçıkla muhatap olacağım. her akşam yatmadan o hareketleri yapmakla yükümlüyüm. ve de har akşam böcükümle yürüyüşlere çıkacağız artık. ilk on gün kilomu kontrol edip, hala kilo almaya devam ediyorsam, kendi ayaklarımla tıpış tıpış diyetisyene gideceğim.
hamile olduğumu öğrendiğimden beri toplam6 kilo aldım ve daha bu macerayı daha yarılamadım bile. bugün itibariyle 80kg. olduğumu düşünürsek, 9.ayda 100kg. olmaktan korkuyorum.
şişkoluk kompleksim olduğundan değil elbet, bu kadar hayıflanma. öncelikle fazla kilolar normal doğum yapma şansımı düşürüyor ki, şimdilik normal doğum konusunda ısrarcıyım. bir de hamilelik diyabeti çıkma olasılığı yükseliyor ki, bu da bebeğimin sağlığı için oldukça tehlikeli.
bu akşam itibariyle sportif anne adayı olmaya başlıyorum.
savulun kaloriler,ben geliyorum....
 :)))

11 Ekim 2010 Pazartesi

15hafta+1günlük bebişimiz hareketleniyor.

ya da ben öyle sanıyorum. dün sol kasığımdayken elim, altından birşey kaydı gibi oldu. kalp atışına benzer pıtırtılar da hissediyorum ama oralardan bir atardamar geçtiğine karar verdim. bebişimin kalp atışlarını o kadar belirgin ve  düzenli bir şekilde duyabilmiş olmam imkansızmış gibi geldi.
cuma randevumuzda doktorumuza soracağım bakalım. ne neymiş? ortaya çıkacak...
bu hafta 15. haftamız olduğundan 3lü tarama testimizi de yaptıracağız kısmetse. ve biraz heyecan, korku ve dolu dizgin bir endişe ile sonucunu bekleyeceğim. kendi adıma konuşuyorum çünkü paranoyaklığım had safhada. babacığımız pozitif düşünce herşeyin başı dese de, kendimi endişelenmekten alıkoyamıyorum.
aile ve dostlar cephesinde cinsiyet tahmini ve isim önerileri revaçta bu ara. %95 erkek olacak diyor. içlerinde ablamın da bulunduğu azınlık gruptan da kız olacak sesleri yükseliyor. anne ve baba adayları olarak biz; "aman sağlıkla doğsun da, kız-erkek farketmez"diyoruz.  cuma günkü randevumuzda kısmetse bu soruyu da aydınlatacak doktorumuz. tabi bebişimiz göstermek konusunda inat etmezse:)

şaka maka 3,5 aylık oldu kuzumuz.
bulantılar azaldı, kusmalar kısmen durdu fakat şimdi de mide yanması sebebiyle, yediklerime dikkat etmem gerekiyor.  yatarken üç yastık kullanıyorum. babacığımız her yemekte "aman, sakin, tam doymak zorunda değilsin. ölçülü ye ki miden tutmasın" diyerek, beni gözü dönmüşlükten biraz da olsa alıkoyabiliyor.

sofradan aç kalkılabildiğini de yaşayarak öğrenmiş bulunuyorum. doğum sonrası kilo vermeye çalışırken de bunu hatırlarsam süper olacak :))

hamilelik sırasında sık aralıklarla acıkıldığından, abircubur yiyip de kilo almayayim diye,

kendimi meyveye verdim. 
ofiste her gün;
1-2 elma
5-6 tane taze ceviz
2 avuç çekirdeksiz üzüm
1 adet muz
üzüm mevsimi bitmek üzere olduğundan, mandalinaya doğru yumuşak geçişler yapmaya başladım. bugünlük üç mandalina gayet yumuşak olmuş hakikaten:))


şimdiden bebişimi çok özledim. hayırlısıyla 5,5 ay sonra sağlıkla ona kavuşacağım günü bekliyorum.
şu bol testli ve şüpheli günleri bir an önce atlatabilmemiz dileğiyle...

5 Ekim 2010 Salı

14hafta+2günlük oldu bebişimiz...

14 eylül randevumuzda doktorumuz, 11 hafta +2 gunluk bebişimizi gösterdi ultrasonda, kalp atışlarını gördük ilk kez. karıncalı bir tv düşünün oradan yumuk yumuk olan küçük bir öbek noktacıklar var. işte o öbek bebişin kalbiymiş meğerse. doktorumuz rehberlik etmese kalp olduğunu anlamam çok zor olacaktı. 4,2cm boyu ile, herşeyin normal olduğunu söyledi doktorumuz.

bebişimiz bugün itbariyle 14 hafta+2günlük artık. gebelik. org adresine göre 12cm boyunda bu ara.  yavaş yavaş hissedebilirsiniz de diyor ama ben henüz bişi hissedemiyorum. heyecanla bekliyorum. hem ilk temasımızı, hem de 10 gün sonra olacak kontrolümüzü. 3lü tarama testimizi de o zaman yaptıracağız.

bulantılarım azaldı, bulantı olsa da kusma olmuyor bu ara. mide yanması ve reflü arada kendini gösteriyor. yemek yerken kendimi zorlamamaya gayret ediyor, bol bol meyve yiyorum. hatta aş bile erdim. sonbaharda çilek. ofiste burnuma çilek kokusu geldi. çilek tadı kapladı ağzımı ve en sonunda mesai bitimime 1 saat kala kendimi kapalıçarşının oradaki çarşıpazarına attım.  mevsim sonu dağ çileklerine gömdün kendimi:) geçtiğimiz haftaya kadar bol bol çilek tüketme şansını da elde ettim allahtan. ohh, miss:)) bol bol elma ve üzüm tüketiyorum. çekirdeksiz üzüm mevsimi de bitmek üzere olduğundan, elmayla samimiyetimiz artacak gibi görünüyor. yakında ufak dozlarda mandalina, portaka ve greyfurta başlarım. hamile reflüsü denilen nazik rahatsızlık başgöstermezse tabi.
baba adayımız bu ara nezle olduğundan evin içinde köşe kapmaca oynuyoruz. kocaman yatağımıza el koydum sayılır. sümükleri geçene kadar onu tecrit odasında ikamet edecek. inşallah bir an önce iyileşir:)

9 ay çok az zamanmış gibi geliyor ama işin içine girince, zaman geçmek bilmiyor.
heyecan, merak, sevinç ve korku... hepsi bir arada....

27 Ağustos 2010 Cuma

8 hafta +1 günlük anne adayının dışavurumları


25 mm yazıyor, gebelik.org adresinde...
belirgin şikayetler mide yanması, hazımsızlık, göğüslerde dolgunluk, hassasiyet  ve elbette olmazsa olmaz bulantı ve kusma.

"bir kusabilsem rahatlarım" diyordum,
iki gündür çook da rahatlatmadığını deneyimlemeye başladım.
kahvaltı et, çıkart.
öğle yemeği ye, çıkart.
akşam yemeğinde yemek yemeyip  cacık ye, onu da çıkart.
ayran iç, onu da çıkart. iki gündür bu yeni dışavurum çeşitlemeleri ile yüzyüzeyim. "3. ve 4. aylarda geçer" diyorlar, ben de "inşallah" diyorum.

sürekli mızıklanan anne adayı gibi görünüyorum sanırım. ama elimde değil yemek yemeyi seven, genelde mide sorunu yaşamayan bir insan olan ben deniz, şu aralar allak bullak durumdayım.
75 kilo ile hamilelik serüvenime başlayacağımı öğrenen doktorcuğumuz;
"inşallah kusarsın da, ilk 3 ayda biraz kilo verirsin" demişti.
ahı tuttu mu desem, dileği kabul oldu mu desem, bilemedim.  iki gündür içimin dışıma çıktığına umarım değer, bir iki kilo da verebilirim belki :))

resimde görüldüğü üzere pirinçsucan değil artık boyutsal olarak. eriksucan daha uygun olur sanırım.

bu arada eriksucan'ın baba adayı da hislerini yazacak inşallah, bir gün.
mesajı gönderdik :)
bekliyoruz...

23 Ağustos 2010 Pazartesi

maceramız başlarken...

ben deniz anne adayı.
yaklaşık 26 gün önce anne adayı olduğumu öğrendim.
o gün;
öğrenmeden önce kasık ve karın ağrısı ile mücadele halideydim.
"üşütmüş olmalıyım, yok yok, sıcaktandır"gibi bahaneler üretmekteydim.
ağrım şiddetli olmaya başlayınca o sabah evde yatmanın daha akıllıca olacağına karar verdim.
bir yandan yatay pozisyonda sancıyı geçiştirmenin yollarını ararken, bir yandan da dr. google' a mı sorsam diye düşünüyordum. zengin kalkışı ile bilgisayarımın başına gelerek browser arama kısmına "kasık ve karın ağrısı" yazdım.
ilk gelen sayfaya tıkladım;
"hamileliğin ilk günlerinde  hatta adet gününün geciktiği ilk günlerde dahi karın ve kasık ağrısı görülebilir" cümlesini okur okumaz,
bir ateş bastı ki ne ateş. umut, neşe ve şüphenin elele vererek karnımın içinde dans etttiğini hissettim. dedim kendime, "umutlanma hemen belki sadece üşüttün" ama
içimdeki şüphe beni ele geçirdi ve ablamı aradım.
sebepli şüphemden bahsettim.
birkaç saniye susuştuktan sonra, "en iyisi gel sen bana da, konuşur ona göre karar veririz" dedim.

15 dk. sonra kapı çaldı.
sizden daha meraklı bir ablaya sahip olmanın faydası olsa gerek, noel abla ve gebelik testi birlikte geliverdiler."ya kahvaltı etseydik,önce" diyen ben neyden kaçıyorsam artık,
bir anda kendimi kavanoz ile banyoda buluverdim.
bir kırmızı çizgi ve bir pembe çizgi çıktı test sonucu olarak.
ablam benden hevesli ve heyecanlı. "bak iki çizgi, hamilesin, diyor" derken,
bense "o silik bir çizgi, bence değilim"diye abuk subuk yorumlarda bulundum.
kullanma kılavuzunu iyice okuduktan sonra silik dahi olsa çizgi, ikinci cizgi olarak sayıldığını öğrendik.

hani filmlerde olur ya, romantik bir akşam yemeği hazırlar kadın, kocasına. kocası şaşkın şaşkın bakarken kadın, sürprizi söyler. adam kadını kucaklar ve baba adayı baba olacağı haberini bu şekilde alır.

bizde ise durum şöyle gerçekleşti. kekeleyerek telefon ettim. beyim işte çalışıyordu.
heyecanla "şöyle oldu, böyle oldu, silik çıktı. erken gelsen de kan testi yaptırsak?
ben emin olamadım, olmam lazım" dedim.
ben bir şaşkın o, double şaşkın kalıverdik.
babacık erken çıktı işten, biraz garip, biraz deli, kah güleç, kah durgun Ren-Tıp'ta aldık soluğu. danışmaya ne diyeceğimi şaşırdıktan sonra kan verme odasına gittik.
kan verdim, 1 saat sonra alacağımızı öğrenerek Ren-tıp'tan ayrıldık. eve gitmeyelim dedik.
caddeüstü'nde birşeyler içelim dedik. garson ne alırsınız deyince, aldı beni garip bir telaş. "bira olmaz, asitli olmaz, katkılı içecek olmaz, limonata olsun". babacık da buz gibi bir 50'lik bira söyledi kendisine. saçma sapan, hatırlamadığım bir sürü şeyden konuştuk. 1 saat bana 5 saat gibi geldi.
nihayet kan vermemizin üzerinden tam 1 saat geçmişken laboratuarın kapısında dikilmiş, beklemekteydik.

laborant elindeki sonuç kağıdını bize verdi ve R556 dedi. bense biraz kızgın ve gergin, "sonuç, yani?" dedim. adamcağızsa biraz şaşkın, biraz mahçup "gebesiniz, tebrikler" dedi.
işte o an biri fotoğrafımı çekseydi, en yayvan ağızlı sırıtkan anne adayını görüntülemiş olacaktı.

ne mi hissettim?
sanki kanatlarım vardı ve kapıdan dışarı yürüyerek değil de, süzülerek çıktım.
gün boyu, şüpheci thomas gibi davranan sanki ben değildim. nasıl kendimden emin, nasıl ben anlamıştım, biliyordum zaten havalarındayım, anlatamam.
"ee, ana yüreği hisseder" tribine bile girecektim neredeyse. allahtan arabanın yanına geldik de
kendime geldim. rüyadan yeni uyanmış gibiydim. gerçek olduğunu idrak edebilmek için elimdeki üç satırlık kağıdı yüz defa okudum.
eve geldiğimizde birbirimize sarılıp, tebrik ettik, birbirimizi.
ilk etabı 9 ay, ikinci etabı ömür boyu sürecek maceramıza böylece başlamış olduk...

7. hafta 4. gününde anne olmak...

anne miyim ben yani şimdi?
anne adayı mıyım yoksa?
ilk üç aylık dönem geçse bir "oh" çekeceğim gerçekten.
doktorumuz Sevil hanım, bunun bir doğa olayı olduğunu,
iyi şeylerin olmasını umut ettiğimiz gibi kötü şeylerin de olasılık dahilinde olduğunu unutmamamız gerektiğini söyledi. 13. haftaya kadar temkinli olacağımızı, doğanın ve vücudumun bu yeni oluşumu rededebileceğini ve bunun çok normal olduğunu söyledi.
tamam temkinliyim, evet tüm olasılıkları kabullenmeye çalışıyorum ama bir türlü karamsarlıktan kurtulamıyorum.
ya 13. haftayı sağ salim atlatamazsak,
ya olmazsa, ya tutmazsa...

tüm bunların yanında bir de kimseye söyleyememe durumu var. kan testinin sonucunu aldığımızda havalara uçtuk, babacıkla...
"ilk üç ayı atlatmadan herkese söylemeyelim" dedik. herkes kapsamında olmayan ailemize söyledik, birkaç arkadaşımıza. anneler bir kaç yakınına, arkadaşımız bir başka arkadaşa derken, bilenlerin sayısı epeyce artmış oldu. ara kararlaştırma sonucu bu bilgiyi kendimize saklamaya karar verdik, nazar değmesin, hele şu 3 ay bi geçsin, diye...
iyi de doğru soruyu soranlar, nokta vuruşu yapanlar, boş atıp dolu tutanlar, şüphelenenler  var ki, her seferinde hebelek hübelek cevaplar vermekten ve "yok ya henüz" diye yalan söylemekten sıkıldım. çok becerebildiğim bir şey de değil, yalan söylediğim yüzümden okunuyorsa "çok pis rezil oluyorum" diye düşünmekten de, kendimi alıkoyamıyorum.

19 Ağustos 2010 Perşembe

pirinçsucan 6hafta 6 günlük:)

geçtiğimiz cuma pirinç su'nun doktoruna gittik ve şeyimizin şeylikten çıkıp pirinç boyutuna geçtiğini söyledi. o yüzden ona, pirinç su veya pirinç can diyoruz :))

mide bulantılarım ve bunaltılarım devam ediyor.
henüz bir kusma belirtisi yok ama öğürmeler başladı.
çok can sıkıcı. ne yediğimden bir şey anlıyorum.
ne de lunaparkta bir hız treni vagonu içerisindemişim gibi dalgalı bir mideyle yaşamaya alışabiliyorum.
tek tesellim bünyemdeki bu tatsız gelişmelerin hepsi,
tatlı miniğimize hazırlanan otel odasının sağlıklı gelişimi...