23 Ağustos 2010 Pazartesi

maceramız başlarken...

ben deniz anne adayı.
yaklaşık 26 gün önce anne adayı olduğumu öğrendim.
o gün;
öğrenmeden önce kasık ve karın ağrısı ile mücadele halideydim.
"üşütmüş olmalıyım, yok yok, sıcaktandır"gibi bahaneler üretmekteydim.
ağrım şiddetli olmaya başlayınca o sabah evde yatmanın daha akıllıca olacağına karar verdim.
bir yandan yatay pozisyonda sancıyı geçiştirmenin yollarını ararken, bir yandan da dr. google' a mı sorsam diye düşünüyordum. zengin kalkışı ile bilgisayarımın başına gelerek browser arama kısmına "kasık ve karın ağrısı" yazdım.
ilk gelen sayfaya tıkladım;
"hamileliğin ilk günlerinde  hatta adet gününün geciktiği ilk günlerde dahi karın ve kasık ağrısı görülebilir" cümlesini okur okumaz,
bir ateş bastı ki ne ateş. umut, neşe ve şüphenin elele vererek karnımın içinde dans etttiğini hissettim. dedim kendime, "umutlanma hemen belki sadece üşüttün" ama
içimdeki şüphe beni ele geçirdi ve ablamı aradım.
sebepli şüphemden bahsettim.
birkaç saniye susuştuktan sonra, "en iyisi gel sen bana da, konuşur ona göre karar veririz" dedim.

15 dk. sonra kapı çaldı.
sizden daha meraklı bir ablaya sahip olmanın faydası olsa gerek, noel abla ve gebelik testi birlikte geliverdiler."ya kahvaltı etseydik,önce" diyen ben neyden kaçıyorsam artık,
bir anda kendimi kavanoz ile banyoda buluverdim.
bir kırmızı çizgi ve bir pembe çizgi çıktı test sonucu olarak.
ablam benden hevesli ve heyecanlı. "bak iki çizgi, hamilesin, diyor" derken,
bense "o silik bir çizgi, bence değilim"diye abuk subuk yorumlarda bulundum.
kullanma kılavuzunu iyice okuduktan sonra silik dahi olsa çizgi, ikinci cizgi olarak sayıldığını öğrendik.

hani filmlerde olur ya, romantik bir akşam yemeği hazırlar kadın, kocasına. kocası şaşkın şaşkın bakarken kadın, sürprizi söyler. adam kadını kucaklar ve baba adayı baba olacağı haberini bu şekilde alır.

bizde ise durum şöyle gerçekleşti. kekeleyerek telefon ettim. beyim işte çalışıyordu.
heyecanla "şöyle oldu, böyle oldu, silik çıktı. erken gelsen de kan testi yaptırsak?
ben emin olamadım, olmam lazım" dedim.
ben bir şaşkın o, double şaşkın kalıverdik.
babacık erken çıktı işten, biraz garip, biraz deli, kah güleç, kah durgun Ren-Tıp'ta aldık soluğu. danışmaya ne diyeceğimi şaşırdıktan sonra kan verme odasına gittik.
kan verdim, 1 saat sonra alacağımızı öğrenerek Ren-tıp'tan ayrıldık. eve gitmeyelim dedik.
caddeüstü'nde birşeyler içelim dedik. garson ne alırsınız deyince, aldı beni garip bir telaş. "bira olmaz, asitli olmaz, katkılı içecek olmaz, limonata olsun". babacık da buz gibi bir 50'lik bira söyledi kendisine. saçma sapan, hatırlamadığım bir sürü şeyden konuştuk. 1 saat bana 5 saat gibi geldi.
nihayet kan vermemizin üzerinden tam 1 saat geçmişken laboratuarın kapısında dikilmiş, beklemekteydik.

laborant elindeki sonuç kağıdını bize verdi ve R556 dedi. bense biraz kızgın ve gergin, "sonuç, yani?" dedim. adamcağızsa biraz şaşkın, biraz mahçup "gebesiniz, tebrikler" dedi.
işte o an biri fotoğrafımı çekseydi, en yayvan ağızlı sırıtkan anne adayını görüntülemiş olacaktı.

ne mi hissettim?
sanki kanatlarım vardı ve kapıdan dışarı yürüyerek değil de, süzülerek çıktım.
gün boyu, şüpheci thomas gibi davranan sanki ben değildim. nasıl kendimden emin, nasıl ben anlamıştım, biliyordum zaten havalarındayım, anlatamam.
"ee, ana yüreği hisseder" tribine bile girecektim neredeyse. allahtan arabanın yanına geldik de
kendime geldim. rüyadan yeni uyanmış gibiydim. gerçek olduğunu idrak edebilmek için elimdeki üç satırlık kağıdı yüz defa okudum.
eve geldiğimizde birbirimize sarılıp, tebrik ettik, birbirimizi.
ilk etabı 9 ay, ikinci etabı ömür boyu sürecek maceramıza böylece başlamış olduk...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder